CHP Genel Başkanı Özgür Özel; TBMM grup toplantısında, “Erdoğan, sen ne değiştireceksin bilmiyorum. Sistem mi, ortak mı, ittifak mı değiştireceksin, rahmetli Erbakan’a attığın kazıkta olduğu gibi gömlek mi değiştireceksin, ne değiştirirsen değiştir ama emin ol bizimle birlikte anayasa değiştiremeyeceksin. Biz her doğan için değil Erdoğan için yapılmış anayasaya 2 yıl sonra, ya bu kıyafetin kolu uzun paçası sarkıyor, burası dar geliyor diyorsa biz ona şunu söyleyeceğiz; anayasa Erdoğan için değil her doğan için yapılır o da toplumsal mutabakatla yapılır” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmeler yapan Özel, şunları söyledi:
“SEL OLACAK, DEPREM OLACAK, AFET OLACAK AMA SİZ HAZIRLIĞINIZI YAPACAKSANIZ KENTLER MUTLAKA DİRENÇLİ OLACAK”
“Yaşanan süreçte iktidar partisi ilk kez iklim krizinin bunlara sebep olduğunu söyledi. Toplumun bir kısmı ‘bahane uydurmayın’, bir kısmı da ‘iklim krizi bütün dünyanın sorunu hükümet ne yapsın’ dedi. İklim krizinin varlığını kabul etmek önemli ama hükümetler iklim krizini, ‘bir doğal afet biz ne yapalım’ diyebilecek durumda değiller. Bütün dünya dirençli kentlerden bahsediyor. Sel olacak, deprem olacak, afet olacak ama siz hazırlığınızı yapacaksanız kentler mutlaka dirençli olacak. Dirençli kentler için iktidarın hazırlık yapması gerekiyor. Kastamonu’da, Sinop’ta, Giresun’da, Şanlıurfa’da yakın geçmişte ölümlü sel felaketleri yaşandı. O günden bugüne hiçbir şey değişmiyorsa, ‘iklim krizi var biz ne yapalım’ diyemezsiniz.
Merkezi yönetim bizde değil ama ‘dirençli kentler için siz ne yapıyorsunuz’ diye soranlara cevabımız var. Bir örnek olması açısından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bahsedebiliriz. Cumartesi’den itibaren İstanbul’da metrekareye 30 ila 50 kilogram yağış düştü. Daha Ak Parti iktidarlarında 40 kg 50 kg’lik rakamlar için, ‘tarihin en büyük yağışları, buna kimsenin yapacak bir şeyi yok’ diyorlardı. Örneğin; Üsküdar meydan bir göle dönüyordu. Meydanın ötesindeki evler denize nazır hale geliyorlardı. O görüntülere erişme imkanı medya mensupları Ak Parti dönemindeki günlük 50 kg’lik yağışta Üsküdar’ın nasıl sularla kaplı olduğunu da ekrana getirirler.
“120 NOKTADA KRONİKLEŞMİŞ SU BASKIN ALANLARINDAKİ SORUN ÇÖZÜLDÜ”
2019 oldu yönetim değişti ama daha altyapıyı yapamadan kış geldi. Bakırköy’de, Merter’de yer altı geçitlerinde su birikti, ‘İşte CHP’nin yönettiği İstanbul’ dediler. Sonra pandemi oldu. Pandemide Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte İSKİ’de aldığımız bir sunumu dün gibi hatırlıyorum. Dediler ki, ‘Zaten büyük bir planımız vardı, ancak pandemide trafiğinde olmamasını avantaja çevirerek biz İstanbul’da bir şeyler yaptık. Göreceksiniz bir daha bu kadar yağışta böylesi görüntüler olmayacak.’ O günden sonra ilk büyük sınav bu hafta sonuydu. Hepimiz birden öyle görüntüler görmedik. Örneğin; Esenyurt’ta, Kadıköy’de, Kartal’da, Beyoğlu’nda, Sarıyer’de, Beşiktaş’ta, Büyükçekmece’de, Küçükçekmece’de, Zeytinburnu ve Fatih’te, 120 noktada kronikleşmiş su baskın alanlarındaki sorun çözüldü. 120’de 120 bu hafta sonunu sorunsuz atlattık.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu yatırımlara, yerin altına 40 milyar TL harcadı. Atık sular arıtma istasyonlarına, yağmur suları Marmara Denizi’ne ulaştırıldı. 2 bin 290 metre değil, 2 bin 290 kilometre atık su 173 kilometre yağmur suyu, 16 kilometre yağmur suyu atık tüneli ve 3 bin 90 kilometre içme suyu altyapısı yapıldı. 92 dere ıslah oldu. Bu haftasonu İstanbul’dan görüntüler bir göllenme, bir taşkın, mahsur kalan arabalar, sel ve hayat kayıpları yerine; dünyaca ünlü bir metropole yakışır düzeydeydi. İşte dirençli kentlerden ne anladığımız, işte CHP belediyeciliği. Ekrem Başkanı ve ekibini huzurlarınızda tebrik ediyoruz. Önümüzdeki günlerde, CHP’nin halkçı, katılımcı, cesaretli, emek yoğun ve bilime sarılan belediyecilik anlayışıyla ilgili örnekleri bu kürsülerden Türkiye’yle paylaşmaya devam edeceğiz.
“BU KADAR BÜYÜK BİR ZULMÜN KARŞISINDA MAALESEF DÜNYANIN GÜÇLÜLERİ SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜLER”
Bu hafta sonu CHP’li bir heyetle birlikte Bosna Hersek’te olacağım. Bosna Hersek 1943 yılından beri 25 Kasım’ı ‘Devlet Günü’ olarak kutluyor. Saraybosna, Bosna Hersek 1990’larda çok büyük acılar yaşadı. 1995’de Srebrenitsa’da bütün dünyanın gözünün önünde bit katliam bir soykırım yaşandı. O tarihlerde rahmetli Genel Başkanımız Deniz Baykal gitti dünyanın dikkatini oraya çekmeye çalıştı. CHP olması gereken yerdeydi, Türkiye olması gereken yerdeydi. Zulme karşı durduk ve Avrupa’nın, dünyanın katliamı işleyene ve mağduru göre değerlendiren tutumunun karşısında durduk. Aynı şimdi İsrail- Filistin meselesinde olduğu gibi.
Filistin’de olaylar aslında Filistin halkına da en büyük zararı veren Hamas’ın bir gece yarısı sivillere yönelik roket saldırılarıyla, bir takım alçaktan uçan hava araçlarıyla, sınır aşmasıyla başladı. Bunu fırsata çeviren, araçsallaştıran İsrail hükümeti Hamas ile mücadele adı altında Filistin’e inanılmaz bir saldırıya adeta bir soykırıma girişti. O günden bugüne 13 bin 300 Filistinli hayatını kaybetti. Bunun yüzde 70’i çocuklar ve kadınlardan oluşuyor. Öldürülen çocukların sayısı 4 bin 600’e ulaştı. Hepimizin gözü önünde Gazze’de elektrikleri kesilen bir hastanede kuvezdeki çocuklar çığlık atarak, tıkanarak hayatlarını kaybettiler.
Bu kadar büyük bir zulmün karşısında maalesef dünyanın güçlüleri sessizliğe büründüler aynı 1995’te olduğu gibi. 95’te sustular sonra Srebrenitsa için yıllar sonra ‘savaş suçu’ dediler. Bugün yapılması gereken yarın timsah göz yaşları dökmek yerine; Filistin’deki çocuklara ve Filistin’e sahip çıkmaktır, zalime ‘dur’ demektir. CHP olarak bundan sonraki süreçle ilgili bütün dünyadaki sol, sosyal demokrat, sosyalist liderlere sesleniyoruz. Biz, Sosyalist Enternasyonal’in üyesiyiz. Bundan sonra Sosyalist Enternasyonal’de CHP genel başkan düzeyinde temsil edilecek. Her toplantıya bizzat katılacağım. O toplantılarda elbette dünyadaki solu, sosyal demokrasiyi, sosyalist partilerle ilişkilerimizi konuşacağız ama Türkiye’nin haklı davalarını, dünyanın gözünü yumduğu meselelerde akrabalarımıza düşenleri de konuşmaktan geri kalmayacağız.
“CHP’Lİ YEREL YÖNETİMLERİN İNSANİ YARDIMLARINI BÖLGEYE ULAŞTIRMAK, SORUNA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN FİLİSTİN’E GİDECEĞİZ”
Sosyalist Enternasyonal’in geçmişte bu türden girişimleri olmuştu. Şimdi, Sosyalist Enternasyonal nezdinde bütün üye devletlere ve bütün sol, sosyal demokrat partilerin liderlerine birer mektup yazdım. İsrail’i, Gazze’de yaşananları, Filistin davasının tarihini, bugününü, orada yaşananlara karşı sol değerlere sahip olanların sessiz kalamayacağını, ülkelerinde, ülke kamuoylarına katkı yapmak için pek çoğu akrabalarımızın ülkelerinde iktidar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, meclis başkanları var, uluslararası örgütlerde söz sahibi olanlar var. Hepsine birden Filistin’in, Filistin’deki katliamın durdurulması, ateşkesin sağlanması ve bölgeye barış ve huzurun gelmesi için gayret göstermelerini beklediğimiz bir mektubu yazdık ve yolladık. Bundan sonra etkin olarak bu girişimleri sürdürmeye devam edeceğiz. Arkadaşlarımız çalışıyorlar gerekli diplomatik girişimleri başlattılar. İlk fırsatta insani yardımların ulaşmasını sağlamak, CHP’li yerel yönetimlerin insani yardımlarını bölgeye ulaştırmak, soruna dikkat çekmek için Filistin’e gideceğiz. Bunun için girişimlerde bulunuyoruz.
Geçtiğimiz hafta KKTC’ye gittik. Orada ilk ziyareti yavru vatana değil, kardeş vatana yaptık. Metrekaremiz, yüz ölçümümüz daha büyük, nüfusumuz daha fazla, kuruluşumuz daha eski ancak bütün dünyanın saygı göstermesini beklediğiniz bir bağımsız cumhuriyete eğer siz ‘yavru’ ilişkisi kuruyorsunuz gördük ki o Kuzey Kıbrıs’ta çok önemli bir kesimi öyle düşündüğümüz gibi de memnun etmiyor. Diyorlar ki, ‘Bizimle eşit ilişki içinde olun, bizimle kardeşlik ilişkisi içinde olun.’ Biz kardeş KKTC’nin Cumhuriyet Bayramı’na katıldık, 40’ıncı yıllarını coşkuyla kutladık. Sayın Cumhurbaşkanını, Sayın Başbakanını, Sayın Meclis Başkanını ayrı ayrı makamlarında ziyaret ettim. Baş başa görüşmeler gerçekleştirdik.
Kıbrıs meselesiyle ilgili CHP’nin tarihsel tutumunu, Karaoğlan Bülent Ecevit’in Barış Harekatı’nı, o günden bugüne durduğumuz, aldığımız pozisyonu, Denktaş’ın bugünlerde Ak Parti’nin de tezini savunurken; yapmak istediği mitinglere Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Burada ne işin var, git yapacaksan adada yap mitingini’ diyerek terslediği günleri de hatırladık. Yaptığımız bütün temaslardan sonra rahmetli Denktaş’ın kabrini ziyaret ettik. Kızları Ender Hanım ve Değer Hanım sabahın erken saatlerinde bizi karşıladılar. Dr. Fazıl Küçük’ün mezarını ziyaret ettik. Değerli oğlu Mehmet Küçük bizi orada göz yaşlarıyla karşıladı.
Kıbrıs’ta belediye Rauf Denktaş’ın mezarı için bir alan ayırdı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde var gücüyle ki orada çok güzel bir anıt mezar düzenlemesi yapılabilir, katkı sağlayacağını söyledi. Ama Türkiye’den gelen birtakım baskılar, hala daha belediyeye alanın devrini yapmamış. Ender Hanım ve Değer Hanım çok büyük üzüntü duyuyorlar. Zaman içinde etrafta bir çevirme yapılamamasından, bekçi olmamasından, temizlik yapılmamasından ötürü resmi tören günlerinden sonra oranın metruk bir hale dönüştüğünü söylüyorlar. Bu beklentilerini dile getireceğimi Denktaş ailesine söz verdim. Buradan Dışişleri Bakanının dikkatine sunuyorum.
“KIBRIS BARIŞ HAREKATI’NIN 50’NCİ YILINDA ŞU ANDA 70 YAŞLARINDA OLAN GAZİLERİMİZİN BEKLENTİLERİNİ ÇÖZMEK BOYNUMUZUN BORCUDUR”
Gelecek sene Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıl dönümü. Bir aksilik olmazsa CHP 20 Temmuz günü yapılacak törenlerde en yüksek katılımla hep birlikte orada olacak. Bu gittiğimde Türkiye’nin dört bir yanındaki Kıbrıs gazileri yine orada geldiler, artık 70’li yaşlarındalar. ‘Bir daha bir şey olursa bir daha gideriz’ diyorlar. Ama çok sorunları var. ‘Gaziler arasında ayrımcılık’ yapılıyor diyorlar. ‘Kıbrıs gazilerinin şeref aylığı sorunu içimizi yakıyor’ diyorlar. Meclis’teki bütün partilere sesleniyorum. İktidara sesleniyorum. Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yılında şu anda 70 yaşlarında olan gazilerimizin bu ufacık ama moral olarak çok önemli beklentilerini 50’nci yıla girerken hep beraber çözmek boynumuzun borcudur.
Kıbrıs dönüşü Meclis başkanıyla bir araya geldik. Hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Kendisiyle bütün süreci değerlendirdik. Anayasa, İçtüzük meseleleri ileri bir tarihe kaldı. Meclis başkanımıza, Can Atalay özelinde yani Yargıtay 3. Ceza Dairesi bir kaç yere birden had bildiriyor. Diyor ki bir, Hatay seçmenine; ‘sen, seni kimin temsil edeceğine karar veremezsin, ben istersem mani olurum’ diyor. Hatay’daki milli iradeye karşı bir meydan okuması var. Ama mesele devamında Can Atalay krizini çok aşıyor. Anayasa Mahkemesi’ne diyor ki, ‘Anayasadan güç alıyorsun ama ben Anayasayı tanımam.’ Meclis’e diyor ki, ‘Yemine çağırmışsınız salmadım, komisyona seçmişsiniz bırakmadık. Ben 600’ünüzü de takmam.’ Meclis başkanına diyor ki, ‘Ben karar aldım neden okumuyorsun? Alt mahkemenin kararını onayladık. Bu kadar zaman geçti, okumuyorsun’ diye Meclis başkanına ayar veriyor.
“130 MİLLETVEKİLİ ANAYASAYA KARŞI DARBE GİRİŞİMİNİN BAŞINDA OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KARŞISINDA BU DARBEYE DİRENİYORLAR”
Bütün bunların sonucunda büyük bir rahatsızlık duyuyoruz. Sayın Numan Kurtulmuş da duyuyor ama Sayın Numan Kurtulmuş bu noktada yapması gerekenleri Meclis adına tam olarak yapmıyor. Kendisine de ilettim, tarafsız bir Meclis başkanlığı görevi için yola çıkmıştı. Yaşanan mesele bir anayasa krizi değildir. Orta yerde bir anayasa var. Mesele; bir mahkemenin ve ona cesaret veren bir parti genel başkanının anayasayı tanımama krizidir. Mesele bir devlet krizidir. Mesele ‘Anayasanın bir sayfasını tanımayım, ses çıkmazsa öbür sayfasını da tanımam’ deyip yarın Meclis’i de tanımamanın, ülkede anayasasız bir düzeni dayatmanın belki yarın öbür gün seçimleri yapmamaya kalkışmanın hesabı içinde olan bir darbe girişimine direnip, direnmeme meselesidir.
O yüzden CHP, Recep Tayyip Erdoğan’ın başına geçtiği darbe girişimine direnmeye karar verdi. Grubumuz ilk günden itibaren toplandı ve şu an tam 280 saat oldu Genel Kurul salonunu boşaltmadık. Nöbetçi arkadaşlarımız orada ‘adalet’ oturumu yapıyorlar. Nöbetçi arkadaşlarımız orada bu darbe girişimine karşı anayasayı, anayasadan aldıkları güç ve yetkiyle Meclis’te oldukları için Meclis’i savunuyorlar. İkinci bir karara kadar, eylemimizi farklı bir boyuta taşıyana kadar 280 saat 500 saatte olsa bu mücadelemiz orada sürecek. Buna muhalif kanallar yer verirken, iktidarın korkusuyla bazı merkez medya ve yandaş kanallar gözlerini kapamış durumdular. Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli vatandaşları; sizin seçtiğiniz 130 milletvekili kendilerine dayanışmaya gelen muhalefet partisi milletvekilleriyle birlikte anayasaya karşı darbe girişiminin başında olan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında bu darbeye direniyorlar, direnmeye de devam edecekler.
“GENEL KURUL’DA KİMİN EMEKTEN YANA OY KULLANDIĞINI, KİMİN DE EMEĞİN KARŞISINDA OLDUĞUNU GÖRECEĞİZ”
15 Eylül günü yola çıkarken demiştik ki, ‘Sokaktan, eylemden, meydandan kaçmayacağız. Olmamız gereken yer neresiyse orada olacağız.’ Geçtiğimiz günlerde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, İstanbul’dan Ankara’ya ‘Gelirde adalet yürüyüşü’ başlattı. Bu partinin geçmişinde, sendikalara güç veren, örgütlenmeye destek olan, yan yana olan, birlikte olan ve örgütlenen işçi sınıfından güç olan bir CHP, 70’lerde yapılan ikisi yerel, ikisi genel dört seçimi de kazanmıştı. DİSK’in yürüyüşüne güzergahtaki tüm örgütleri destek verdiler. Arzu Çerkezoğlu’yla birlikte son birkaç kilometreyi omuz omuza, kol kola yürüdük. Yaptıkları mitingde söz verdik. Dedik ki, ‘Talebiniz haklıdır, bu talebe Meclis’te sahip çıkacağız.’
DİSK’in talebi şudur; kendi üyeleri için bir şey istemiyorlar. Türkiye’deki 3,6 milyonu kamuda çalışan toplam 20 milyon çalışan için önemli bir talepleri var. Dilimizde tüy bitti geçmişte, nihayet asgari ücret ve gelirlerin asgari ücret kadarki kısmı vergiden muaf. Senelerce söyledik en sonunda uyguladılar. Ama gönüllü bir uygulama olmayınca bir başka uyanıklık yaptılar. Asgari ücret vergiden muaf ama vergi dilimleri hesaplanırken asgari ücret hesaba katılıyor. Öyle olunca Ocak ayında aldığınız maaş Aralık’a geldiğinizde önemli bir kısmı da buharlaşıp gidiyor. Bu yöntemle Ocak ayında 19 bin 225 lira maaş alan birisi; Aralık’ta 17 bin 700 lira alıyor. Bin 520 lirası bu sistemle cebinden çalınıyor. 33 bin lira maaş alan birisinin maaşı Aralık’ta 29 bin liraya düşüp 3 bin 500 lirası gidiyor. 44 bin lira maaş alan bir çalışanında maaşı Aralık’ta 35 bin liraya düşüyor. 9 bin 170 lira kayıp oluyor. DİSK’te diyor ki, ‘Bundan sonra vergi dilimleri yüzde 15’ten değil 10’dan başlasın. Asgari ücret arındırılsın ve bundan sonraki süreçte bu tip bir çalışanın cebinden vergi marifetiyle para alınmaya son verilsin.’ Biz bunu son derece kıymetli buluyoruz. Bundan sonraki süreçte grup başkanvekillerimiz zaten DİSK’in önerisini daha önce kanun teklifine dönüştürmüşlerdi. Süresi dolduğunda Genel Kurul’a indireceğiz. Genel Kurul’da kimin emekten yana oy kullandığını, kimin de emeğin karşısında olduğunu göreceğiz.
“EMEKLİLER ‘İNSANCA YAŞAM İSTİYORUZ’ DİYORLAR”
Emekliler diyor ki, ‘İnsanca yaşam istiyoruz.’ Zaten emekli 20 yıllık Ak Parti iktidarında nereden nereye geldi hep birlikte gördük. Bu son seçimde Tayyip Erdoğan emeklilere lafla demedi ama mesaj şuydu; ‘Biliyorum, açsın, yoksulsun, endişelisin ama tehlike büyük beni bir daha seçmelisin. Yoksa bayrağı indirecekler, yoksa ezanı dindirecekler, yoksa ülkeyi böldürecekler. Bana oy ver seçimden sonra senin durumunu düzelteceğim’ dedi. Dediler ki, ‘Ya ezan durursa, ya bayrak inerse, ya vatan bölünürse… Biraz aç kalalım nasıl olsa söz verdiler çözecekler.’ Seçim bitti, sabah ezanını okuyan müezzinin hakkını yine CHP grubu savunuyor. Seçim bitti Gabar’da, karakollarda, kalekollarda nöbet tutan uzman çavuşun verilmeyen haklarını bu 130 milletvekili savunmaya devam ediyor. Bir şey olsa yine fotoğrafı Tayyip Erdoğan çektirir ama canını ortaya koymak gerekirse bu vatan evlatları ortaya koyar.
Ezanın, vatanın, bayrağın muhalefetle, CHP’yle bir derdi olmadığı ortaya çıktı ama seçim bitti Erdoğan’ın da emekliyle ilgili bir derdi kaygısı olmadığı ortaya çıktı. Erdoğan seçildiğinde ekmek 5 lira, bugün ekmek 7 lira. Erdoğan seçildiği gün asgari ücret 2 bin 280 ekmek alıyordu bugün bin 629 ekmek alıyor. Seçimden buraya bir asgari ücret 652 ekmek kaybetti. En düşük emekli maaşı 7 bin 500 lira Haziran’da bin 500 ekmek alıyordu şimdi bin 71. Emeklinin de maaşından 429 ekmek çaldılar. Sütün litresi 30 liraydı, 46 liraya çıktı. 380 litre süt alan asgari ücretli 248 litre süt alabiliyor. 250 litre süt alabilen emekli 163 litre süt alabiliyor. Zeytinyağı da 175 liradan 350 liraya çıktı. 65 litre zeytinyağı alabilen asgari ücretli 33 litre alabiliyor. 326 kilogram kuru fasulye alabilen asgari ücret 228 kilogram asgari ücret alabiliyor. Kuru fasulyenin kilosu 35 kiradan 50 liraya çıktı. Bir kilo zeytin 100 liradan 195 liraya çıktı. Asgari ücretle 114 kilo zeytin alınabilinirken, seçimden bu yana sadece 58 kilo zeytin alınabiliyor.
Sonra dönüyorlar, ‘biz memurdan yanayız, emekliden yanayız, asgari ücretliyi ezdirmeyiz, enflasyona yedirmeyiz’ diyorlar. Eğer samimiyse Aralık ayında asgari ücret belirlenirken bir an önce bu kaybı tamamen telafi eden ve gelecek senenin hak eden artışını yapan bir teklifle gelirler. Bu sene asgari ücret görüşmeleri de en düşük emekli maaşının belirlenmesi de Recep Tayyip Erdoğan için o kadar kolay geçmeyecek. Emekliyi de emekçiyi de bir karınca gibi ezdirmeyeceğiz. Karıncanın kardeşi var o da CHP’dir. Bu fiyatlar alabilenin ödeyebileceği fiyatlar. Bir de alamayanlar var. Alamayınca krediye, kredi kartına sarılanlar var.
“HAZİRAN AYINDAN BUGÜNE TAKSİTSİZ KREDİ KARTI BORCU YÜZDE 62 ORANINDA ARTTI”
Faiz artırımlarının başladığı haziran ayından bugüne taksitsiz kredi kartı borcu yüzde 62 oranında arttı. Vatandaş pazarda patatese kredi kartı çektirmeye başladı. Bugün kredi kartı faiz oranları yüzde 76. En büyük sorun kredi kartıyla ödeme yapılamayan yerler. Özellikle de diğer kredi kartının ödenmesi. Bir başka bankadan nakit avans çekip, gidip orayı kapatıp kartopunu hızla büyütenler. Onlara uygulanan faiz yüzde 97. Son bir ayda takibe düşen kredi kartı borç miktarı yüzde 50 artmış. Ana para dışında ödenen paranın 3’te 1’i kaynak kullanımı destekleme fonu ve banka ve sigorta muameleleri vergisi. Ana paranın dışında ödenen paranın 3’te 1’ini de devlet vergi olarak alıyor. Önümüzdeki günlerde kredi kartı borçları normal seviyesine inip, herkes bir rahat nefes alana kadar kaynak kullanımı destekleme fonu ve banka ve sigorta muameleleri vergisinin kredi kartı borçlarından kaldırılmasını, normale döndükten sonra da cüzi bir noktaya getirilmesiyle ilgili bir kanun teklifi vereceğiz. Bundan sonraki süreçte bu kadar zor durumda kalmış vatandaşın sırtından devletin bir de borcun üstünden vergi alarak insanların gırtlağını sıkmasına karşı çıkıyoruz.
KOBİ’ler artan kredi faizleri nedeniyle hem mağdurlar hem de küçük esnafla birlikte KOBİ’lerde krediye erişim olanaklarını kaybettiler. Esnaf ve küçük işletmeler işini çevirmek için ihtiyaç duyduğu krediye erişemezse iflaslar artar diye hep söylendi. KOBİ’lere ve küçük esnafa ait çeklerde karşılıksız çek çıkma oranı sadece Ekim ayına oranla yüzde 100 artmış. Tehlike çanları, alarm zilleri esnaf ve KOBİ’ler için onların karşılıksız çıkan çekleri üzerinden büyük bir ticaret hacmi için çalmaktadır. Bu konuyla ilgili hem ilgilileri uyarıyoruz hem de CHP’nin sorunun çözümüne yönelik önerilerini önümüzdeki günlerde, konuyla ilgili gölge kabinemizdeki bakanlar tarafından yapılacak basın toplantılarıyla kamuoyuyla paylaşacağız.
“BİRBİRİMİZİ DE BU ÜLKEYE DE SAHİP ÇIKACAĞIZ, SİZE TESLİM OLMAYACAĞIZ”
Hrant Dink’in katledilmesinin Türkiye’de yarattığı büyük travmayı, 16 yıl sonra bir kez daha hep birlikte yaşadık. 16 yıl önce bir çocuktan katil yaratan sistem, bir güvencin katilini geçen hafta serbest bıraktılar. Hrant Dink, ‘Bir güvercin tedirginliği içindeyim’ diye yazdığı son yazıda, ‘güvercinleri izlediniz mi, başı sürekli arkaya doğru döner. Bende attığım her adımda bir güvercin tedirginliği içindeyim. Ama içimi rahatlatan bir şey var. Bilirim ki bu ülkede güvercinlere dokunmazlar.’ Ogün Samast denen katil bir takım derin güçlerin, ki burada Fethullahçı terör örgütünün her pislikte kullanıldığı gibi derin güçler tarafından da maşa olarak kullanıldığını, jandarmada, ordu da ve polisteki yapıların Hrant Dink cinayetinde en kilit noktalarda kullanıldığını hatırlatarak devam edelim.
Bir takım derin güçler Hrant Dink’i, bir güvercini katlettirmişlerdi. Geçtiğimiz günlerde hepimizin karşısına geçtiler. Gözümüzün içine baka baka, ‘Muhalefet toparlanacağız diyorsunuz, hep birlikte olacağız diyorsunuz, bundan sonra meydanlarda olacağız hak arayacağız, teslim olmayacağız diyorsunuz. Hak, hukuk, adalet diyorsunuz. Biz buradayız’ dediler. Diyorlar ki, ‘Biz icap ettiğinde katilimize bile sahip çıkarız.’ O derin güçlere diyoruz ki, biz buradayız. Siz katilinize sahip çıkıyorsanız, biz iyi insanlar, biz cesur insanlar, biz temiz insanlar, biz namuslu insanlar birbirimizi de bu ülkeye de sahip çıkacağız, size teslim olmayacağız. Bunu böyle bilin. Siz ayağa kalktınız ya şimdi onlar düşünsün. Siz bu cesarettesiniz ya şimdi onlar düşünsün. Size söylüyoruz gözünüzün içine baka baka biz buradayız, hodri meydan. Nerede bir adaletsizlik varsa orada olacağız.
“DİRENENİN EMEKÇİLERİN HİÇBİRİSİ DE YALNIZ DEĞİLDİR, ARKALARINDA CHP VARDIR”
8 Eylül 1999’dan sonra işe başlamış olanlar EYT kanunun dışında kaldılar. Kademe yapılmadı, 17 gün geç işe başlayıp 17 yıl çalışacak olanlar var. Kadınlarda 20 yıl, erkeklerde 17 yıla kadar mağduriyetler var. Bu konuyu ülke gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Düzenlemede mağduriyet yaşayan BAĞKUR’luların, sigortalıların, emeklilikte yaşa takılan bütün mağduriyetler içinde CHP grubu olarak titiz bir çalışmaya yapmaya devam edeceğiz. İzmir’de Agrobay işçileri direnişlerinin 90’ıncı günündeydiler. 2 buçuk ay önce kendilerini ziyarete gitmiştim. O ziyaretten beri sürekli iletişim halindeyiz. Kendileri bütün kameraların önünde Agrobay firması tarafından bir dönem sigortasız çalıştırıldıklarını, fazla mesaileri gözetilmeden çalıştırıldıklarını, mobbinge uğradıklarını, sendikalı oldukları için işten atıldıklarını söylediler. Bizde konuyu Çalışma Bakanlığı, SGK ve İçişleri Bakanlığı’nın ilgili teftiş kurullarına ilettik. Şu anda teftişler yapıldı, raporlar yazılıyor. Bu firmanın bağlantıları, kimin amcasının Tayyip beye ne kadar yakın olduğuna bakarsanız o zaman büyük haksızlığa susarsınız. Biz sizin görevinizi doğru yapacağınıza, Agrobay işçilerinin haklarını teslim edeceğinize inanıyoruz. Agrobay işçileri de, direnenin emekçilerin hiçbirisi de yalnız değildir. Arkalarında CHP vardır.
Mazbatayı aldıktan sonra ilk ziyareti Hatay’a yapmıştım. Hatay ziyaretimde ulaştırmada, sağlıkta, tarımda ve milli eğitimde çok önemli sıkıntıların olduğunu görmüştük. İlgili genel başkan yardımcılarımıza, gölge kabine üyelerimize görev verdik. Üç değerli genel başkan yardımcım Milli Eğitim Bakanı Suat Özçağdaş, Tarım Bakanından sorumlu Erhan Adem ve Ulaştırma Bakanından sorumlu Ulaş Karasu Hatay’da önemli bir mesai yaptılar. Önemli bir rapor yazdılar. Havaalanından kavşak ulaşımındaki sorunlara, narenciye üreticilerinin sıkıntılarından milli eğitimde 400 bin öğrencinin sabah erken saatlerde gidip ikili öğretimde gece yarılarına kadar enkaz arasından korku filmin dönen yaşamlarına dikkat çektiler. Bu konu üzerinde dikkatle çalışıyoruz.
“HATAY’DA 10 DEPREMZEDEDEN 9’U DEPREMİN BİRİNCİ YILINDA SOKAKTA, ÇADIRDA, KONTEYNERDE”
Hatay’dan gelen rakamlar yalanlanmıyor ama bir kişiyi yalanlıyor bizleri doğruluyor. Hatay’ın 255 bin konuta ihtiyacı var. Hatay’da inşaatı devam eden konut sayısı 32 bin, 6 Şubat’ta teslim edilecek konut tahminen 5 bin. Şu anda daha temeli kazılmakta olan konutlar bile bir mucize ile 6 Şubat’ta bitse Hatay’da 10 depremzededen 9’u depremin birinci yılında sokakta, çadırda, konteynerde. Ne demişti Tayyip Erdoğan, ‘Bir yıl içinde herkese evini vereceğim, oyları bana verin’ dedi. 10 kişiden 9’unu kandırdığı bir süreçteyiz. Osmaniye’ye gittik Asu vekilimiz, ‘iki blok dışında tamamlanmaya yakın blok yok’ dedi. Durma aşamasındaki inşaatlarda bir hareket var güzel, vali açıklama yapmış o o kadar güzel bir açıklama değil. Vali; ‘3 bin 871 konutun ihalesi yapıldı, yapımına başlandı. 6 Şubat’ta bin 351 konut teslim edilecek’ diyor. Resmi Gazete’deki ilana göre Osmaniye’nin konut ihtiyacı 20 bin, valinin dediğini verirsen bin 351, yüzde 6’ya denk geliyor. Yine 100 kişiden 94’ü çadıra mahkum kalıyor.
Seçim öncesi Recep Tayyip Erdoğan’ın bu vaadi en fazla yüzde 10 oranında gerçekleşiyor. Hem de 20 yıl geri ödemeli, cepten bir yandan kira parası öde, bir yandan konut parası öde gibi sorunları barından bir şekilde Hataylı, Osmaniyeli, Kahramanmaraşlı, 11 ilimizdeki depremzedelerin kandırıldığı anlaşılıyor. Bir sonraki yurt içi gezimizi Kahramanmaraş’a yapıyoruz. Önümüzdeki günlerde Sayın Mansur Yavaş ile birlikte Maraş’ta olacağız. Ardından da Hatay ve Osmaniye’de olduğu gibi bütün sorunları dikkatle, derinlemesine araştırıp ülke gündemine getireceğiz. Tarımdan sorumlu genel başkan yardımcımızın önerisi, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcımızın inisiyatif alması, büyükşehir belediyelerimizin katkısıyla önümüzdeki günlerde rakamlarını açıklayacağımız şekilde Hatay’daki depremzede narenciye üreticilerinin dalında kalan meyvelerini satın alıp, yoksullara dağıtacağız. Bununda sözünü veriyoruz.
“AYRILMANIZA BEL BAĞLAYAN BİRLEŞMENİZE UMUT BAĞLAYAN YOK. BİZ KENDİ YOLUMUZDAYIZ”
10 Kasım 2021’den önce 5 Ekim 2019’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki 50 artı 1 rastgele bir tercih değildir, gayet bilinçli ve vazgeçilmez bir kriterdir. Solcuları, sosyal demokratları, Kürtleri, Alevileri bu devleti yönetmeye değer görmüyor ya kendince bir koalisyon yapacak hiç oradan ayrılmayacak. ve ‘biz önerdik milletimiz yaptı’ demiyor, satır arasında kararın bir yerlerde alındığı var. 10 Kasım 2021’e gelince bir şeyler olmuş, diyor ki Temel Karamollaoğlu’nu ziyaretinde; 50 artı 1’in mahsurlu olduğunu anladık, tak cevap geliyor ittifak ortağından 6 gün sonra, 16 Kasım, Bahçeli diyor ki 50 artı 1 oy nisabımı eleştirenleri anlayışla karşılamamız abesle iştigal olur. 23 Kasım’da da bu masum bir talep değildir diyor. Tartışma rafa kalkıyor, geçtiğimiz günlerde Almanya dönüşü uçakta Erdoğan şöyle söylüyor; 50 artı 1 şartının değişmesi isabetli olur, partileri yanlış yollara sevk ediyor, yanlış işler yapılıyor. MHP’nin yanlış bir yol olduğu, onunla birlikte olmanın bir hata olduğu, MHP’nin sırtında kambur olduğunu açıkça ifade ediyor. Devlet Bey bugün çıktı ve şöyle söyledi; ‘eksiklikleri olabilir ama taviz verilemez, Cumhurbaşkanımızla aramızı da kimse açamaz.’ Bizim CHP olarak bunlarla meşgul olmamız mümkün değil.
Erdoğan, sen ne değiştireceksin bilmiyorum, sistem mi ortak mı ittifak mı değiştireceksin, rahmetli Erbakan’a attığın kazıkta olduğu gibi gömlek mi değiştireceksin, ne değiştirirsen değiştir ama emin ol bizimle birlikte anayasa değiştiremeyeceksin. Biz her doğan için değil Erdoğan için yapılmış anayasaya 2 yıl sonra, ya bu kıyafetin kolu uzun paçası sarkıyor burası dar geliyor diyorsa biz ona şunu söyleyeceğiz anayasa Erdoğan için değil her doğan için yapılır o da toplumsal mutabakatla yapılır. MHP ile baş başa verdik noktasını, virgülünü değiştirmez dersen seni böyle esir alırlar. Derdine kendin yan, git derdini başka tarafta anlat. Bir yandan bakıyorsunuz, biri diyor ki yanlış yollara saptık öbürü diyor ki sistem çok güzel cumhurbaşkanımızla aramızı kimse bozamaz. Bu yürümeyen bir evliliği birinin bitirmeye birinin sürdürmeye çalışması gibi oluyor. Ayrılmanıza bel bağlayan birleşmenize umut bağlayan yok. Biz kendi yolumuzdayız, hadi oradan keratalar meşgul etmeyin memleketi.
“DERHAL MAKİNE MÜHENDİSLERİ ODASI İLE GEREKLİ GÖRÜŞMELER YAPILIP KYK YURTLARININ TÜMÜNÜN ASANSÖRLERİ İNCELENMELİDİR”
Sürekli KYK yurtlarından haberler geliyor. KYK yurtlarından geçen haberler asansör kazaları ve zehirlenme. Öğrenciyi asansörde öldüremeyen zehirleyerek öldürmeye çalışıyor gibi bir sistemsel sorun var. Bu ülke kendi öğrencisinin barınma sorununu çözemeyecek bir ülke değil. Yol, köprü, TOKİ yapıyor övünüyorsun ama yurt yapmaya gelince yapmıyorsun, bu bilinçli bir tercih. Bu cemaatlerin, tarikatların kucağına, onların devşirebilmesi için 18 yaşındaki evlatlarımızı ittirebilmek için yapılan bilinçli bir tercih. Öğrenciye ayrılan yemeği en ucuza, daha ucuza deyince birileri maliyeti ucuzlatırken kim bilir neler kullanıyor. Bu yüzden, geçmişte Makine Mühendisleri Odası’ndaydı asansör denetimleri aldılar, derhal Makine Mühendisleri Odası ile gerekli görüşmeler yapılıp KYK yurtlarının tümünün asansörleri bir meslek örgütü tarafından incelenmelidir. Gıda Mühendisleri Odası, TMMOB’a bağlı odalar kendi ilgi alanlarında, bütün akademik odalar göreve çağırılmalıdır. Devlete emanet çocuklarımızın daha fazla hayatları tehdit altında olmamalıdır.
“CHP BİRİLERİNİN KENDİNE BİÇTİĞİ MUHALEFET GÖMLEĞİNDEN SIKILDI, BU GÖMLEK BİZE DAR GELİYOR”
Dün üye kaydından partiye 1 hafta içinde kaydolan yeni üyelerden yüzde 70 küsurunun 30 yaş altı genç kadın ve erkeklerden oluştuğunu gördük. Bir büyük heyecan, umut var. Bu umudu yükseltmek, korumak hepimizin borcu. Herkes bilsin ki CHP birilerinin kendine biçtiği muhalefet gömleğinden sıkıldı, bu gömlek bize dar geliyor, hep beraber yırtıp atacağız. Vakit önümüze örülen duvarları yıkma, başımızın üzerindeki cam tavanı tuzla buz etme vaktidir. Vakit CHP’nin katillere karşı masumların, zalimlere karşı mazlumların, darbecilere karşı demokrasiyi savunanların, haksızlara karşı haklıların yanında durma vaktidir. Umutluyum çünkü hem şimdi karşımda hem de gittiğim her yerde gözlerinin içi ateş gibi Türkiye’nin yarınları için CHP’ye inanan sizler varsınız. Cesaretliyim çünkü Türkiye’nin dört bir yanından gencecik ülkesini, vatanını, Atatürk’ü sevenler hep birlikte baba evine koşuyorlar. Bundan sonrası için heyecanlıyım çünkü cumhuriyetin birinci yüzyılında Sivas kongresinden görevi alanların ne yaptığını biliyorum. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk kongresinden ödevi, vazifeyi alan sizlerin kararlılıklarını gözlerinin içinden okuyorum. Size güveniyorum, size inanıyorum. CHP ayağa kalkınca Türkiye ayağa kalkacak, yolumuz, yolunu açık olsun.”